bugün

entry'ler (78)

pambık gibi buludlar

(bkz: buludlar)

ben bu yazıyı sana yazdım

hani olur ya, insanın söylemek istedikleri bir türlü çıkmaz içinden, söyleyemez, haykırmak isyan etmek ister ama yapamaz. elimiz kolumuz bağlı sonu bekliyoruz. bunu sana hissettirmeden umut varmışçasına yaşıyoruz her geçen lanet günü. hoş yanında olmama da müsaade etmiyorlar, çok etkileniyormuşum, laf işte. etkilenmemek mümkün mü ki. her zamanki gibi çok biliyor senin bu kardeşlerin. evet uzaktayım şu an ama etkisi azalmış değil. daha rahat iniyor gözyaşlarım üstelik, birisi görecek endişesi olmadan. bu ara pek evden çıkamıyorum, gelmiyor içimden. hayır tamamen seninle ilgili değil bunalımım, sakın üzerine alınıp üzülme. biliyorum bizim hiçbir şekilde kısıtlanmamızı üzülmemizi istemezsin, mutlu görmek istersin kendi çocukların gibi beni de. benimki daha çok kendi saçma sapan kuruntularımın getirdiği bunalım, bu senin kesinleşen haberini almadan önce vardı. ertelemek zorunda kalmıştım hüznümü, kısa tatile çıktım belki arınırım diye ama olmadı, senin haberin geldi üstüne. birikti anlayacağın. tatil diyordum...unutmadan budapeşte gerçekten güzel ama viyana'yı daha çok severdin eminim benim gibi. her yer ağaç, tam bizlik be amca, uçsuz bucaksız tarlalar...doldururuz şarabımızı testiye, eker biçeriz. gitmek istiyordun ya gitme umudumuz olsaydı keşke. ne geçiyor biliyor musun içimden, kendim için otuz fazla demişimdir hep, beş yıl bende kalsın gerisi senin olsun, olmaz mı? hediye ediyorum kendi hakkımdan, kim karışacak? hem ben gitsem daha az kişi mutsuz olacak, insanlığı da düşünüyorum bir yandan. benim bir ay daha dayanabilecek gücüm kalmadı. mucize diye bir şeyin varlığına inanmadım bugüne kadar ama inanırsam olacaksa, iyi olacaksan eskisi gibi...inanırım senin için.
bilmeni istediğim son bir şey var: insan akrabalarını seçme lüksüne sahip değildir ya, eminim ki böyle bir şansımız olsaydı biz yine seni seçerdik, yine sen bizim büyüğümüz koruyanımız sevenimiz olurdun. gitme.

istanbul

tüm acılarınızı rahatlıkla yaşayabileceğiniz mükemmel şehir. ne bir söz söyleyen olur ne de engel olan. aksine daha da tetikler acınızı. dilediğiniz gibi ağlayabilirsiniz bu şehirde. ister bir vapurda denizin rüzgarın gölgesi yüzünüze çarparken sessiz sessiz, ister en güzel sokağında kalabalıkta bağıra çağıra. nasılsa gözyaşlarınız çığlıklarınız şehrin kaosuna kapılıp yok olacaktır. ciddiyim, bulunmaz bir nimet burası. o güzelim havasında suyunda ayrı bir büyü yatar. en mutlu olduğum dediğiniz yerde etraftaki insanların neşesi boğuverir sizi, huzur bulduğunuz insanlar olmadık zamanlarda yok olur bu şehirde. sağlıklı gelip ölü çıkarsınız. bu kimi zaman en iyi davranışıdır şehrin. daha cömertliğini sunmamışsa şanslısınız demektir aslında. her fırsatta yüzünüze hiçbir işe yaramaz biri olduğunuzu vurmadıkça. ya da sonuna kadar yalnız ve aciz olacağınız gerçeğini... gerçeklik konusunda çok cömerttir istanbul, hakkını yemeyelim. kimi zaman öyle bir duruma getirir ki sizi, neye niçin üzüldüğünüzü bilemezsiniz. doruklarda yaşarsınız acı denen o duyguyu. ne beklediğiniz gelir ne de umutlarınız tükenir. bu döngü sürer gider.

karnaval

karnaval, can kılcıoğlu'nun ilk uzun metraj filmi. film, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün ve izmir Kalkınma Ajansı'nın desteğiyle izmir'de çekilmiş bulunmakta. "Yoldaki Kedi" adlı kısa filmiyle Adana Altın Koza Film Festivali dahil birçok festivalden ödül kazanan Can Kılcıoğlu'nun yazıp yönettiği filmin Türkiye prömiyeri, 32'nci Uluslararası istanbul Film Festivali'nin ulusal yarışma bölümünde gerçekleştirildi. müziklerini okan kayanın düzenlediği film genç yönetmen için oldukça umut vaadedici. ancak türkiye'de ikinci haftası olmasına rağmen maalesef yeterince duyurulamadığı için sadece dört sinema salonunda oynatılmakta.
filmin sitesi için buradan http://www.karnavalfilm.com/, yok direkt fragman isteriz diyenler için de buradan buyrunuz http://www.youtube.com/watch?v=BEFS3mz5Szs

sen aydınlatırsın geceyi

'süper' güçleri olan kahramanlara rağmen gerçekliğine ve kamera açılarına hayran bırakan bir onur ünlü filmi. birçok çevreden insanı birleştiren bir film olmuş, bu kadar çeşitli bir izleyici kitlesi beklemiyordum açıkçası. ve mreyte ya mreyte...daha büyüleyici bir şarkı seçimi olamazdı.

1milyonkahraman org

büyük şirketlerin eriyen kuzey kutbu sularından petrol çıkarma derdine düşerek, kutup ayılarının yaşam alanlarına zarar vermesine engel olma amaçlı greenpeace tarafından düzenlenen imza kampanyası. bir imza ile bir bebek kutup ayısını koruma altına aldığınızı düşünebilirsiniz.
http://www.1milyonkahraman.org/tr/biribenim/144670

bir dakikada beş kaza yapmak

bir an acaba ben miyim o diye düşündüren kazadır. sonra baktım yok bu kadar felaket değilim, rahatladım.

oscar wilde

"uğruna yaşanan tek şey zevktir. hiçbir şey eskimez mutluluk kadar." daha ne desin.

annenin çöpe attığı şeyler

yıllardır duvarımda asılı duran, el emeğim göz nurum belki de ilk heykelimsi şaheserim 'palyaço suratı'mı çöpe atmış, dehşet içindeyim*. palyaço nefretime inat sakladığım eserimdi o benim. her şeyi sorarak atan bir insan bunu nasıl yapar? belki de ben öldükten sonra müzayedelerde satılacaktı, kim bilir, hayır yani kim bilebilir ki.
benim için değerliydin 'palyaço suratı'm çok üzgünüm bunu bil, hangi çöplükte yaşatılıyorsan...

diane 35

tam bir kabus.

francisco lachowski

mavi nin "hep mi çok modayız" sloganlı 2013 reklam filminde kıvanç tatlıtuğ ve sara sampaio'yla beraber boy göstermiş tıfıl model. aman da çok yakışıklıymış, pek bir tatlıymış, adriana'nın erkek versiyonuymuş**, genç kızların sevgilisiymiş, aman da yessin onu ninesi yessin onu babbası! reklam demişken
https://www.youtube.com/watch?v=WmMXVkermQI

ösym

insanları sınav yeri olarak fizana göndermekten zevk alan kurum.
buradan yetkililere sesleniyorum; lütfen, bak çok rica ediyorum bir dahaki sefere sınava gireceğim yeri 'beyoğlu' olarak işaretlediğimde beni kilyos'a gönderin. en azından erken gider birkaç gün tatil yaparım. bahçeköy nedir ya? tamam, temiz orman havası alayım istediniz, çok düşüncelisiniz ama yani bahçeköy'e göndermek nasıl bir fantazidir?

sen aydınlatırsın geceyi

"ende sonda ölcek olan birisin, bu dünyanın derdini çözmesine imkan yok."
http://www.youtube.com/watch?v=yeibu2aqO5M

mevsim geçişlerinde elde taşınan hırka

(bkz: mont beni)

beyaz show un sevilmeyen yanları

sevilen yanları var mıydı ki.

erkek genelevi

olmaz olmaz dediniz bak ne oldu şimdi
http://www.radikal.com.tr...1125403&CategoryID=77

erkek genelevi

işletmecisi için karlı olmayacak olan durum. mesela 10 erkek çalışsa, günde 20 hadi ilaçla filan 30 müşteri alsa yine de kazanç getirmeyecektir. ki kaldı ki her gün ilaç kullanılsa kalp krizinden adam kalmayacaktır. tabii eşitlik anlayışımız bununla rahatlayacaksa, tamam elbette teorik olarak kabül edilebilir ama yani teoride. yine de meclise gidilmesi şimdiki türkiye şartlarında takdir edilesi, vay be.

ösym

sen git kpds ve üds yi bir araya topla yds yap, insanların şanslarını yarı yarıya indir, soru tiplerini de açıklama. insanlara sürpriz olsun istemişler belli, ama keşke süreyi de bildirmeselerdi. bunlar yetmez tabii, sınav ücretlerini de hızla arttır, ohh nasılsa öğrenci senden benden zengin canım.

özellikle öğrencileri sömürmekten aşırı zevk alan kurum bu öğrenciyi sömürüp yok etme merkezi. sanki sınava girince iş bitiyor ya, kabül bekle yok kadro bekle, bari bir yerden yardımcı olun arkadaşım. ama olur mu, yok. eğlenceli olmaz çünkü öteki türlü.

aa ama pardon, internetten kredi kartıyla ödeme olanağı vermişler, sağolsunlar. taksit de yaparlar yakında, ölene kadar öderiz artık.

the screwfly solution

Joe Dante yönetmenliğinde masters of horror ın ikinci sezon yedinci bölümü. ilginç bir olay örgüsüne sahip. ABD'de yalnızca erkek populasyonu üzerinde görülen yeni bir virüsün tehlikeli hale gelmesini konu eden bölümde, erkeklerin hormonlarında meydana gelen değişiklik cinsel arzularını bir süre sonra kontrolden çıkarıyor ve cinsel şiddet arzusu çok geçmeden kadınların katledilmesiyle sonuçlanıyor. Bilim adamlarının virüsü yenme amaçlı yaptıkları deneyler ve önerileri oldukça ilgi çekici.

ben bu yazıyı sana yazdım

beklenmedik bir anda gel, ne aydınlık ne karanlıkta, ne bir bahar akşamında ne de ürkek bir kış gecesinde... düş ile gerçeğin buluştuğu bir zamanda mesela... ne sen anlat ne ben sorayım. sessizce dursun başın dizlerimde, belki de saçlarında gezinir parmaklarım. sonra ... sonra gidersin.